YARATILIŞIN SIRLARINDA DÜNYA (I)
DÜNYADA CANSIZ DİYE BİR ŞEY YOK; TÜM MEVCUDAT İLAHİ İRADE DOĞRULTUSUNDA ÖZGÜN BİR KİŞİLİĞE VE BİR GÖREV BİLİNCİNE SAHİPTİR.
DİN VE DARVİN’İN BARIŞMA VE KIRILMA NOKTALARI İLE İLGİLİ ÖNCÜ BİR TEORİ
Sevgili Okurlarım,
Bundan önce burada yayınlanan 7 Ağustos 2011 tarihli teori’yi biraz daha gelişmiş haliyle aşağıda bulacaksınız.
Metafizik hayatı fizik hayat ile ilişkilendirecek bir teori/kuram üzerinde çalışmalarım devam etmektedir. Çalışmalarımın daha başında Kur’an ve İncil (New Testament- En son Birleşik Komite Yorumu) ilahi kitaplarını incelerken öncü bir teoriye ulaştım. Bu teoriyi sizlerle paylaşmaktan ve görüşlerinizi almaktan mutluluk duyacağım.
Bu teori ham bir teoridir. Çalışmalarım devam ettikçe daha da olgunlaşacaktır. Ve belki de tamamen değişecektir. Bunu zaman gösterecektir.
Bu bir yorumdur. İspata dayalı bir iddia değildir. Hiçbir kimsenin inancını aşağılama amacı gütmez. Bilakis inançlar, mevcut bilgiler, yorumlar arasında uzlaşıyı hedefler. Bu aşamada okurlarımın hoş görüsü ve beni hakikate doğru yönlendirebilecek fikirleri benim için son derece önemlidir. Bunun için tüm okurlarıma şimdiden sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
BİLİMSEL YAKLAŞIM
DARVİNYAKLAŞIMI
Fiziki âlemin yaratılışı ile ilgili olarak bugün gündemde olan en önemli bilimsel çalışma, İngiliz doğa bilimci Darvin’in Doğal Seçilim (Seleksiyon) Teorisidir. Darvin’e göre tüm canlılar, yaşam mücadelesinde Doğal Seçilim ve bunun sonucu olarak, genetik yapının kuvvetlenmesi sonucu ortama daha iyi uyum sağlayarak bugüne gelmiştir. Doğal şartlar ve güç dengeleri içinde bazı yaratıklar ortadan kalkmış, bazıları ise genetik değişikliğe uğrayarak bugüne gelinmiştir.
DARVİN YAKLAŞIMINA KARŞI GÖRÜŞLER
Biyolojik evrimin yani doğal seleksiyonun ortaya çıkabilmesi için hayatın ilk kez başlaması gerekir. Bu olmadan, yani dünyada hayat başlamadan, doğal seçilim (seleksiyon) mümkün değildir. Hayat ilk kez ortaya çıkmadan, güçlülerin hayatta kalması veya genetik şekil değiştirme (modifikasyon) sonucu yeni türlerin ortaya çıkışı da mümkün değildir.
Şimdi şu sorulara cevap bulmaya çalışalım: Doğal şartları ilk anda böyle kim yarattı ve organize etti? İlk anda da ortaya çıkabilecekken yaratılış farklılıkları niçin zamanla ortaya çıktı? Niçin bazı ilkel türler zayıf, bazıları güçlü yaratıldı?
Charles Darvin’in teorisi bu ve bunlar gibi birçok soruya cevap vermekten uzaktır. Darvin; “evrimin işleyişini anlamak için hayatın başlangıcını açıklamak da gerekli değildir. Çünkü bir kez canlı hayat ortaya çıktığında evrim kendiliğinden gerçekleşecektir.” derken teorisinin hayat damarında teoriyi ölüme götürecek bir kanama olduğunu kendisi de görüyordu. Bu kanama, modifikasyon sürecinin tedrici yani kesiksiz bir tür değişikliğini ispat edememesiydi. Eğer türler zaman içinde yavaş yavaş başka türe dönüşmüşse bu ara sürece ait türlerin fosillerinin de bulunması gerekirdi.
Yaratıklar bir türden diğer türe binlerce yıl içinde geçerken bu geçişe ait fosiller yoktu. Sanki bunlar bu geçişi tedricen yapmamışlar aniden yeni tür haline gelmişlerdi. Bu ise kendi teorisine tersti. Darvin gelişim sürecindeki bu kırılmayı, bir türden başka bir türe ani geçişi bir türlü açıklayamayacak ve itiraf etmek durumunda kalacaktı. Bu yüzden, 1859 yılında, bundan yaklaşık 150 yıl önce Türlerin Kökeni kitabının “Teorinin Zorlukları” (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
“Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, NEDEN SAYISIZ ARA GEÇİŞ FORMUNA RASTLAMIYORUZ? Neden bütün doğa BİR KARMAŞA HALİNDE DEĞİL DE, tam olarak TANIMLANMIŞ VE YERLİ YERİNDE? SAYISIZ ARA GEÇİŞ FORMU (NESLİ) OLMALI, FAKAT NİÇİN YERYÜZÜNÜN SAYILAMAYACAK KADAR ÇOK KATMANINDA GÖMÜLÜ OLARAK BULAMIYORUZ… NİÇİN HER JEOLOJİK YAPI VE HER TABAKA BÖYLE BAĞLANTILARLA DOLU DEĞİL? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir geçiş sürecinin işaretlerini ortaya ÇIKARMAMAKTADIR ve belki de BU BENİM TEORİME KARŞI İLERİ SÜRÜLECEK EN BÜYÜK İTİRAZ OLACAKTIR.” (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280)
İLK CANLININ ORTAYA ÇIKIŞINA YÖNELİK BİLİMSEL TEORİ
Darvin ilk canlının ortaya nasıl çıktığı konusuna bir açıklık getirememesine rağmen, ilk canlının ortaya çıkışı konusunda bilimsel birçok teori vardır. Bugün geçerli olan tez, ilk canlı organizmanın basit kimyasal reaksiyonlar sonucu ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Buna göre ilk canlı, RNA gibi kendini kopyalayan hücreler ve/veya basit hücre yapıları ile yoluyla ortaya çıkmıştır. Ancak bu konuda da, RNA’ların ilk kez nasıl, ne şekilde ortaya çıktığı, ilk organizmaların yapısı, ortak evrensel atanın genetik haritasının nasıl şekillendiği dâhil birçok soru cevapsız durmaktadır.
Darvin’in tezi, dünyadaki biyolojik canlılara aittir. Dünyadaki yaratılış sadece biyolojik canlılardan ibaret değildir. Canlı nedir? Bu sorunun cevabını vermek bugün itibariyle kolay görünmemektedir. Her hangi bir şekilde hareket eden bir şey canlı mıdır? Hareket eden Elektronlar canlı mıdır? Herhangi bir şekilde şekil değiştiren şey canlı mıdır? her hangi bir şekilde tutarsız davranışlar gösteren bir şey canlı mıdır? Enerji yayan bir şey canlı mıdır? Kendi başına olaylara reaksiyon gösteren bir şey canlı mıdır? Bu soruları daha da uzatabiliriz.
Radyoaktif madde dünyasında gözlemlenen yarı ömür aşınmaları sonucu atomik değişimlerin ortaya çıkışı ve bunların yaşlanması ile bunların yeni maddelere dönüşümleri ve nihayet sönerek ölümleri bunların da değişik bir bakış açısı ile canlı olduğunu göstermez mi?
Atom dünyasındaki dışsal kusursuz dengeyi kim sağlıyor? Elektronların davranışlarının gözlemlenmesi sonucu bunların dengesiz olduğu bilinmesine rağmen kendi içinde dengede olması nasıl açıklanabilir. Elektron hızlarının, hareketlerinin ve konumlarının insan gibi öngörülmezliği nasıl açıklanabilir. Darvin’in teorisi kapsam açısından da sadece belli bir alanı kapsamakta olup bu yönü ile de eksiktir.
Bugün geçerli olan tez, ilk canlı organizmanın basit kimyasal reaksiyonlar, RNA gibi kendini kopyalayan hücreler ve/veya basit hücre yapıları ile yoluyla ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Ancak bu konuda da, RNA’ların ilk kez nasıl ortaya çıktığı, ilk organizmaların yapısı, varsa tüm türleri de kapsayacak ortak evrensel atanın genetik haritasının nasıl şekillendiği dâhil birçok soru cevapsız durmaktadır.
MADDE CANLI MIDIR?
Darvin’in tezi, dünyadaki biyolojik canlılara aittir. Dünyadaki yaratılış sadece biyolojik canlılardan ibaret değildir. Radyoaktif madde dünyasında gözlemlenen yarı ömür aşınmalarından dolayı bir maddeden diğerine dönüşümler ve madde dünyasındaki enerji yayınımları sonucu maddede meydana gelen fiziksel ve kimyasal değişimler bu teoride konu edilmemektedir.
Bugün bir maddenin atomundaki elektronun aynı maddenin bir diğer atomundaki elektronundan farklı bir karakteri olduğu bilinmektedir. Elektronlar her atoma insan gibi kişiliği, psikolojisi veya davranışı farklı bir karakter kazandırmaktadır. Bir elektronun davranışı aynı maddenin bir diğer elektronunun davranışından farklıdır. Bir elektrona ait hız, hareket şekli ve konum aynı maddenin bir başka atomundaki elektronda farklıdır. Aynı elektronda da her seferinde farklıdır. Buna elektron davranışlarının öngörülemezliği denmektedir. Ölçümlerde dengesiz olduğu bilinmesine rağmen, insan gibi, kendi içinde kusursuz dengede görünen elektronların bu durumu size neyi anımsatıyor. Canlı davranışlarının öngörülemezliğini mi? Elektronlardaki bu canlı gibi acayip davranış farklılığı bunlara ait bilmediğimiz farklı bir genetik yapı sonucu mu ortaya çıkmaktadır. Maddelerin de bir genetik haritası mı vardır? Madde canlı mıdır?
Dünya’da doğal seleksiyon neticesinde bazı türlerin ortadan kalkması, bazı türlerin modifikasyona uğraması doğru bilimsel tespitler olabilir. Darvin’in doğal seleksiyon teorisi bu konulara ışık tutabilir. Ancak temeli yoktur ve tabiatın bilinçli olarak yönettiği bir olayın tespitinden ibarettir. Yaratılışı ve yaratılış nedenini açıklamaması açısından eksiktir.
TEORİ: Tüm kâinat Allah’ın tasavvuru ve bu tasavvurun iradeye çevrilmesi ve “Ol” demesiyle bir anda yaratılmıştır. Mikro düzeyden makro düzeye kadar yaratılan her şey canlıdır; atom canlıdır, madde canlıdır, insanlar âlemi canlıdır, bakteriler, mantarlar, hayvanlar âlemi canlıdır, Tüm mevcudatı ile birlikte Dünya ölüsü olmayan bir canlılar topluluğudur. Daha da ötesi gezegenler canlıdır, yıldızlar canlıdır. Ve nihayet cins, tür vs. ayırımı yapılmaksızın veya maddi ve manevi alem mevcudatı ayırımı yapılmaksızın yaratılan her zerre/şey “özünde” canlıdır ve (temel sebep insanların istifadesi olmakla birlikte) bir sebeple yaratılmıştır. (bakınız Bakara Süresi Ayet 29, 164) Sebepsiz yaratılış yoktur. Maddi manevi ayırımı yapılmaksızın her canlı Allah tarafından irade buyurulduğu şekilde, kâinat içerisinde yerini bulup, dengede kalmak ve yaratılış amacı doğrultusunda kendini geliştirmek, yenilemek ve zamanı gelince Allah’a dönebilmek için gerekli iradeye sahiptir.
Olay şudur: Dünya Allah’ın kâinatı yaratma iradesi sonucu “Ol” emri ile yaratılan (Bakınız Bakara Suresi Ayet 117) kainattaki herhangi bir yıldızdan biridir. Her yıldızın, yıldız sisteminin, gezegenlerin, galaksilerin ve diğer uzay yaratılışlarının bir yaratılış sebebi vardır. Bu yaratılış sebebi Allah’ın iradi emridir ve her yaratılan şey buna göre kainatta konumunu belirlemek, buna göre kainat içindeki dengesini kurmak ve devam ettirmek, buna göre kabiliyet kazanmak, kabiliyetini geliştirmek, değiştirmek de dahil, iradi emir doğrultusunda, kendi hayatını tanzim etmek ve tekrar Allah’a dönmek durumundadır.
Dünya tüm mevcudatın tek tek bir canlı olduğunu ve bir canlı gibi hafızasının bulunduğunu daha derinden araştırıp burada sizlerle paylaşacağım. Ancak burada çok kısa olarak şu konuya dikkat çekmek isterim.
1.Dünya, kabaca 365 gün 6 saatlik güneş etrafındaki turunu tam anında tamamlamaktadır. Yıl içerisinde bu süreden biraz sapmalar gözlenmektedir. Bilim insanları tam saatleri şu kadar bu kadar geri alacağız tartışmasına girmişken, Dünya güneş etrafındaki turunu beklenen tam beklenen sürede tamamlamak üzere hızını arttırmaktadır. Böylece her yılın tam zamanında bitmesini sağlamaktadır. Düşünenler için bundan büyük bir canlı hafıza ispatı olabilir mi?
- Dünya bir çekim kuvvetine sahiptir. Üzerinde bulundurduğu tüm canlılara bunu uygulamaktadır. Dünya kendi ekseni etrafında muazzam bir hızla dönerken üzerinde bulundurduğu mevcudatı büyük bir hızla uzaya fırlatması gerekirken, Atmosfer basıncı ile birlikte bu gücü kontrol ederek hepsini yeryüzünde tutmaktadır. Her canlı gibi Dünya’da da kontrollü, akıllı bir güç kullanımı vardır. Dünya bunu kendisi yalnız başına mı başarmaktadır. Yoksa, Evrendeki tüm yıldızlar, Dünya gibi, bir akla sahip olarak bu dengenin sağlanması için birbirine yardımcı mı olmaktadırlar.
- Bu olayların sonsuz değişken etkisi altında bir denge içerisinde kendi başına, tesadüfü olarak yürütülmesi imkânsızdır. Sadece 5 harften oluşan defter kelimesinin harflerinin defter yazacak şekilde 29 harflik bir karmadan çekilmesi durumunda bir araya gelme ihtimali 20 milyonda birdir. Dünyadaki anlamlı dengeyi bozabilecek düzeyinde sayılamayacak kadar çok değişken var ki; bu değişkenlerin bir araya gelerek bu anlamlı dengeyi tesadüfen oluşturma ihtimali sıfıra yakındır.
Yaratılan yıldızlardan biri olarak Dünya’nın da bir yaratılış hikmeti vardır ve kainatın diğer elemanları gibi Dünya da bunu Allah’ın “Ol” (bakınız Bakara Suresi 117. Ayet) ilahi iradesi ile birlikte öğrenmiştir. Dünya, yaratılış hikmeti çerçevesinde üzerine düşen görevleri yerine getirmekle mükelleftir. Bunun için doğumundan itibaren kâinattaki en uygun konumu belirleyerek buraya yerleşmiş, bu konum içerisinde dengesini sağlamış ve bugüne kadar kendini yaratılış amacı doğrultusunda geliştirmiştir. Yaratılışından itibaren üzerinde çeşitli zamanlarda hayat bulacak olaylar ve canlılar ve bunların akıbeti dünya için meçhul değildir. Dünya bu ilahi iradenin tecellisi için her zaman bilinçli ve eş zamanlı olarak uygun bir ortam hazırlamıştır. Bu süreç içerisinde ortaya çıkışları ve akıbetleri ilahi irade doğrultusunda ezelden şekillenen çeşitli canlı ve cansız diye adlandırdığımız ama yukarıda açıkladığım gibi bir tür canlı olan cansızlar da ortaya çıkmıştır. Bunlardan, insan dışında, kimisi Darvin’in doğal seleksiyon teorisinde gözlemlediği gibi, daha sonradan şekil değiştirerek hayatını devam ettirmiş, kimisi yok olmuş, kimisi ise günümüze kadar hayatiyetini aynen devam ettirmiştir.
Darvin’in ifade ettiği gibi, Dünya veya başka bir ifade ile tabiat bunu kendi başına yapmamıştır. Bütün bu gelişmeler Allah’ın Dünya’yı yaratırken Dünya’nın kendisine irade buyurduğu gelişmelerdir. İster ismine Dünya isterseniz Tabiat diyelim fark etmez. Sadece yaratılışında kendisine tebliğ edilen “ilahi iradenin” tecellisi için eş zamanlı olarak uygun ortam hazırlama görevini yerine getirmiştir.
Bu süreç içerisinde insanın yaratılışı diğer tüm canlıların yaratılışından farklıdır. Yine Dünya, Allah’ın insanı yaratacağı ana göre insanın yaratılması ve hayatiyetini devam ettirebilmesi için uygun ortamı eş zamanlı olarak hazırlamıştır. İncil ve Kur’an da aynı şekilde belirtilmiştir. İnsan da diğer tüm canlılar gibi toprakta yani tabiatta yani Dünya’da mevcut organik ve inorganik kimya elementlerinden yaratılmıştır. Yaratılış zamanı, Dünya insanın temelini oluşturan tüm kimyasal elementleri içinde bulunduran bir balçık çamurunu hazır bulundurmuştur. Bu çamur İncil’de toprak tozu olarak geçmektedir ki; bu da aynı şeydir. Yine her iki kutsal kitap, kendisine insan şekli verilen bu karışma hayatın Allah tarafından verildiğini belirtmektedir. İlk insan olan Adem (aleyhisellam) den kadının yaratılışında da her iki kutsal kitap aynı şekilde bahsetmektedir. Havva Ana’mız Hz. Adem’den yaratılmıştır. Dün buna gülenler bugün tıptaki hücre döllemesi ile yeni bir insanın başka bir insanda yaratıldığını görünce pek şaşırmamış görünmektedir!
Dünya ilahi irade doğrultusunda halen yaşlanarak hayatını devam ettirmektedir. Kendisine yabancı olmayan bu ilahi iradeye göre de bir gün üzerinde kalan son mevcudatı ile birlikte Yaradan’a dönecektir. Kâinat yaratılırken Dünya’ya irade buyurulmuştur. Dünya yaratılış anından itibaren gelişimini bu irade doğrultusunda devam ettirmektedir. Dünyanın içerisindeki tüm mevcudat da bu gelişimin ortaya çıkardığı şartlara göre hayatlarına başlamakta, gelişmekte, değişmekte ve ne olursa olsun neticede Yaratan Allah’a geri dönmektedir veya dönecektir.
Dünyanın içerisindeki tüm mevcudatın ayrı bir hafızası ve kendine özgü bir kişiliği vardır. Yani her elementin içinde bulundurduğu atomların özelliğinden kaynaklanan ayrı bir hafızası ve kişiliği vardır. Bu durum insana benzer. Nasıl bizim ruhumuz veya genel sağlık durumumuz veya genel görünümümüz genetik yapımızın genel bir yansıması ise, bir elementin içindeki atomların ortalama davranışı o elementin özelliğidir. Her atomun ayrı bir kişiliği olduğu gerçeğinden gidersek her birleşik yapının da ona özgü bir karakteri vardır. İki sandalye aynı gözükebilir ama bunların içindeki atomların davranışları birinden farklı olduğundan, bugünkü bilimsel gözlemlerle ayırt edemediğimiz bir farklılıkları olduğunu bilmeliyiz. İki insanın farklı genetik yapılarından dolayı farklı olmaları gibi bir şey, cansız gördüğümüz canlılarda da söz konusudur. Onlar da bizim gibi, dış ve iç dünya çevresindeki olaylardan etkilenirler. Ruh halleri bozulur sertleşir veya yumuşarlar… Her atomun ayrı bir kişiliği vardır ki; malzeme hafızası dediğimiz hafıza sonucu, her malzeme aynı çevre şartlarında değişik reaksiyonlar verebilmektedir. Plastik malzemeleri düşünün… Bunların bir yerde durdukları sürece aynı şekil değişikliğine uğramaları gerekirken her bir parça başka bir şekil bozukluğu gösterir. Teknoloji ilerledikçe bilim insanları bu malzeme hafızalarını yönetecekler ve belki çarpılan arabamız kendiliğinden hemen eski şeklini alabilecektir.
Elindeki manyetik güçle kaşığı bükebilen insan bunu kendisi yapıyor zannediyor. Olay iki hafızanın anlaşmasından ibarettir. Yani metal kaşığın iradesi ile insan iradesi aynı amaçla bütünleştikten sonra kaşık bükülebilmektedir. Biz insan iradesinin gücüne yorduğumuz bu olayı, cansız zannettiğimiz canlıların da bir iradesi olduğunu öğrendikten sonra daha adil bir şekilde açıklayabileceğiz.
İnsan bu mevcudat içerisinde, kendisi için yaratılmış bulunan diğer tüm mevcudata hakim bir yaratık olarak özel bir irade ile yaratılmıştır.
İnsan Allah’a ulaşmak için çalışırken, kendisi için yaratılmış bulunan her şeyi bu amaç doğrultusunda kullanmazsa, kullanılan her şey insandan davacı olacaktır. Mesela denizi kullanırken kirlettiğiniz zaman üç türlü hesaba hazır olacaksınız.
- Deniz yaratılış amacı doğrultusunda temiz kalarak diğer insanlara hizmet veremediği veya eksik verdiği için denizde bulunan her su molekülü ve hidrojen ve oksijen atomları Allah indinde sizden davacı olacaktır.
- Siz diğer insanların denizi temiz kullanma hakkına tecavüz ettiğiniz için tüm diğer insanlar sizden Allah indinde davacı olacaktır.
- Siz denizi kirletmekle nefsinizin temiz deniz kullanma hakkına tecavüz ettiğiniz için kendi nefsiniz sizden Allah indinde davacı olacaktır.
Sevgili okurlarım,
Buraya kadar anlatmak istediğim şey şudur ki; Kâinatta her şey canlıdır ve bireysel bir iradeye sahiptir. Her atom canlıdır. Her atomun teşkil ettiği molekül ayrı bir canlı karakterdir. Her molekül topluluğunun teşkil ettiği her varlık da bütünü yansıtan ayrı bir karakterdir.
Bu bakış açısıyla, Yüce Allah’ın “Ol” iradesiyle her şey bir anda yaratılmıştır. Cansız olarak tanımladığımız varlıklar da dahil olmak üzere, her yaratılan varlık Yüce Allah’ın kendisine vermiş olduğu bir irade doğrultusunda ve onun emrine tabi olarak yaratılış hikmeti çerçevesinde yaşamını sürdürmektedir. Bu yaşamları süresince Yüce Allah’ın kendilerine yüklediği görevi ifa ederek yaratılış hikmetlerine şükretmektedirler.
Nitekim Kutsal Kitap Kur’an canlı cansız tüm varlıkların dilinden, duygularından, ibadetlerinden bize haber verir:
Bakara 2/74
Taş vardır, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır, çatlar da ondan sular çıkar. Taş vardır, Allah korkusundan aşağıya yuvarlanır.
Haşr 59/21
“Biz bu Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirseydik Allah korkusundan başını eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu örnekleri insanlara veriyoruz; belki düşünürler.”
Fussilet 41/9-12
“.. .Sonra (Allah) duman halindeki göğe yönelmiş; ona ve yere; “İsteyerek veya istemeyerek gelin” demişti; ikisi de; “İsteyerek geldik” diye cevap vermişlerdi
İnşikak 84/1-5
Gökler, görevlerini tamamlayınca yarılacak ve yeryüzü değişikliğe uğrayacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Gök çatlayınca
Rabbini dinlemiş, görevini yaptığı onaylanmış olarak.
Yer (düzeltilip) uzatılınca
İçindekileri atıp boşalınca,
Rabbini dinlemiş, görevini yaptığı onaylanmış olarak.
Meryem 19/88-91
“Rahmân çocuk edindi” dediler. Gerçekten ortaya, çok çirkin bir şey attınız. Bundan dolayı nerdeyse gökler çatlayacak ve dağlar yıkılıp yerlere geçecek gibi oldu. Çünkü Rahman’ın çocuğunun olduğunu iddia etmişlerdi...”
İşte kainattaki her mevcudat zerrenin parçasından en bütününe kadar ilahi irade doğrultusunda üstlendikleri görevleri hem bir kişilik sahibi olarak kendilerini yönetmekte hem de hem bir bütünün parçası olarak bireysel anlamda hem de diğer tüm mevcudat ile koordinasyon içerisinde yürütülmektedir. Ancak bu eşsiz koordinasyon sonucu kâinattaki tüm denge kusursuz bir şekilde işlemektedir.
Fizikten metafiziğe yolculuk ve sonrası ile ilgili çalışmalarım Kutsal kitaplarımız ve bilimsel veriler üzerinde devam etmektedir. Çalışmaların tamamlanması uzun bir süre alacağından tespitlerimi belli bir olgunluğa erişir erişmez sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Tüm okurlarıma gösterecekleri hoşgörü için tekrar teşekkür ediyorum.
Dr. Şahin Kesikminare
7 Ağustos 2011
Geliştirme (1)
8 Ekim 2011